İzmir’de akademisyen Serpil Erfındık’ın eski eşi tarafından öldürülmesi olayında ihmali bulunduğu suçlamasıyla yargılanan 2 kamu çalışanına verilen hapis cezaları, kadın cinayeti davalarında önemli bir eşik olarak görülüyor.
Barış Gülmez/Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları, Serpil Erfındık’ın koruma kararı kaldırıldığı gün eski eşi tarafından öldürülmesi sonrası kamu görevlileri hakkında da hapis cezası kararları çıkmasının kadın cinayetlerine karşı verilen mücadelede kritik bir öneme sahip olduğunu söyledi.
Dokuz Eylül Gazetesi’ne açıklamalarda bulunan Osmanoğulları, Dokuz Eylül Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim görevlisi olan Serpil Erfındık’ın 15 Aralık 2013’te uzaklaştırma kararı aldırdığı eski eşi Vedat Atik tarafından bıçakla öldürüldüğünü hatırlattı.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları
Erfındık’ı öldürmenin yanında zincirleme tehdit suçunu işlediği ve maktulün cep telefonunu çaldığı iddiasıyla yargılanan sanığa toplam 28 yıl 5 ay 7 gün hapis cezası verildiğini söyleyen Osmanoğulları, ailenin “görevlerini ihmal ettikleri” suçlamasıyla kamu çalışanlarından da şikayetçi olduğunu anımsattı.
Görevliler hakkında soruşturma izni verilmemesi üzerine Anayasa Mahkemesinin 29 Eylül 2021’de, “yaşam hakkının, koruma ve etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından ihlal edildiği” gerekçesiyle kamu görevlilerinin yargılanması gerektiğine hükmettiğini kaydeden Osmanoğulları, bunun kadın cinayeti davalarında bir ilk olduğunu anlattı.
Görevi ihmal ettikleri suçlamasıyla 8 kamu görevlisine dava açıldığını kaydeden Osmanoğulları, İzmir 17. Asliye Ceza Mahkemesinde 22 Mart’ta görülen duruşmada dönemin Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü ile başkomiser olarak görev yapan polis memuruna 7 ay 15’er gün hapis cezası, 6 kamu görevlisi hakkında ise beraat kararı verildiğini ifade etti.
Bu kararın kamu görevlilerine sorumluluklarını hatırlatma konusunda uyarıcı bir işlev göreceğini aktaran Osmanoğullları, kararın diğer kadın cinayeti davaları için de emsal niteliğinde olduğuna işaret etti.
Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü hakkında koruma kararının takibini yapmayarak etkin uygulanmasını sağlamadığı için, dönemin karakol başkomiseri hakkında ise koruma kararının tebliği ve takibi görevini yerine getirmediği için cezaya hükmedildiğini dile getiren Osmanoğulları, şöyle konuştu:
“İhmali olduğunu düşündüğümüz diğer kamu görevlilerinin de ceza alması gerektiğini savunduğumuz için bu cezalara itiraz ettik. Başından beri avukatlarımızla beraber takip ettiğimiz bu dava emsal olacaktır. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra koruma kararlarına rağmen çok fazla sayıda kadın cinayeti işlendi. Bu cinayetlerin sorumluluğu bakan da dahil olmak üzere ilgili tüm kamu görevlileri için ortaktır ve bunların da yargılanması gerekir. Bu dava diğer kadın cinayeti davalarına emsal teşkil etmesi ve koruma kararlarına rağmen öldürülen kadınların ailelerinin ilgili kamu görevlileri hakkında dava açmalarına olanak sağlaması açısından çok önemli. Koruma ve uzaklaştırma kararlarına rağmen kamu görevlilerinin ihmali nedeniyle işlenen kadın cinayeti davalarında, tüm sorumluların gerekli cezaları alması konusunda kararlıyız. Mücadelemiz yıllarca sürse de peşlerini bırakmayacağız.”
“Şüpheli ölümleri kamuoyunun gündemine sokacağız”
Osmanoğulları, önceden namus ve töre cinayeti olarak nitelendirilen vakaların kendileri gibi sivil toplum örgütlerinin verdiği kararlı mücadeleden sonra kadın cinayeti olarak kabul edilmeye başlandığına dikkat çekti.
Takip ettikleri davalarda sanıkların birbirlerinden öğrendiklerini savunmalarında kullandıklarını tespit ettiklerini söyleyen Osmanoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çünkü biliyorlar ki örneğin yüksekten düşme gibi intihar şüphesi yaratan vakalarda etkin bir soruşturma yapılmıyor. Konunun üzeri intihar diye kapatılıyor. Ancak bizim gibi sivil toplum örgütlerinin ısrarlı takibi ve mücadeleleri, bu gibi durumların da engellenmesi ve faillerin hak ettikleri cezaları almalarını beraberinde getiriyor. Bize gelen başvurular sonrasında şüpheli diye üzeri örtülmeye çalışılan pek çok kadın cinayetini somut davalar olarak kamuoyunun gündemine taşıdık. Bunun en somut örneklerinden birisi de Şule Çet cinayetiydi.” dedi.