‘LGBTİ+ Hakları ve Hak İhlalleri Raporu’ndan Sarsıcı Tespit: Kolektif Bir Nefretin Objesi Haline Getirildiler

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi Eşbaşkanı Zilan Gümüş, raporun Türkiye’de izlenen ayrımcı politikaların sonucunu ortaya koyduğunu belirterek, bu sürecin Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sonrasında hız kazandığını söyledi.

Barış GÜLMEZ/İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından hazırlanan “LGBTİ+ Hakları ve Hak İhlalleri Raporu”nda, LGBTİ+ bireylerin geçmişten günümüze kadar maruz bırakıldığı dışlanma ve devlet baskısının, özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme süreci ve sonrasında eşi görülmemiş bir şekilde arttığı savunulurken, devletin en üst makamlarının da iştiraki ve teşvikiyle LGBTİ+ bireylerin hiç olmadığı kadar kolektif bir nefretin objesi haline getirildiği iddia edildi. İstanbul Sözleşmesi ile ailenin ortadan kaldırıldığını, eşcinsel evliliklere ve cinsel yönelimlere hukuki koruma sağlandığını beyanlarında sıklıkla dile getiren siyasal iktidar ve ortaklarının tavrına vurgu yapan rapor, 2021-2023 yılları arasında uygulanması amaçlanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın (İHEP), LGBTİ+ haklarına etkisi ve yaşadıkları hak ihlallerinin ortaya konulması amacıyla hazırlandı. LGBTİ+ bireylere yönelik ayrımcılık ve nefret içeren haberler ile siyasetçilerin söylemleri ve hak ihlallerini, medya taraması yoluyla mercek altına alan raporun esasını, İHD’ye yapılan başvurular ile dernek avukatları tarafından takip edilen davalardan elde edilen bulgu ve beyanlar oluşturdu.

HAK İHLALLERİ 2021 SONRASI ARTTI

İHD  İzmir Şubesi Eş Başkanı Zilan Gümüş, derneğin genel merkezince hazırlanan raporun Türkiye’de LGBTİ+ bireylere yönelik izlenen ayrımcı politikaların sonucunu ortaya koyduğunu belirterek, bu sürecin Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sonrasında hız kazandığını söyledi. Geçtiğimiz 3 yıl boyunca hak ihlallerinin daha çok arttığını ve insanların fütursuzca suç işlemeye başladığını ifade eden Gümüş, raporun verileri ile kendilerine gelen başvurularının sayısının bu durumu gözler önüne serdiğini kaydetti. Gümüş, “İktidar tarafından artırılan nefret söylemi, ifade özgürlüğüne yönelik gerçekleştirilen yargısal ve idari müdahaleler, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin yaygın yasaklar ve müdahaleler, sistematik olarak yapılan işkence ve kötü muameleler söylediklerimizi doğrular nitelikte” diyerek, Türkiye’deki LGBTİ+ hareketinin her türlü zorluğa ve hak ihlallerine karşın güçlü bir dayanışmayla örgütlenme pratiğini göstererek, bu süreçte diğer hak örgütlerine örnek teşkil ettiğini belirtti.

KARA PROPAGANDA İLE MÜCADELE

İktidarın ilk yıllarındaki söylemi ile güncel söylemi arasındaki LGBTİ+’lara yönelik söylemlerindeki tutarsızlıklara dikkat çeken Gümüş, durumu dünyada yükselmekte olan sağ politika akımları ve bu akımların ayrımcılık ve nefret içeren söylemleri ile birlikte değerlendirmek gerektiğini dile getirdi. Gümüş, dünya genelinde LGBTİ+ bireylere yönelik yürütülen kara propaganda ve nefret söylemlerinin son 3 yılda inanılmaz bir şekilde artmasının endişe verici olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: “Türkiye’deki yerleşik ataerkil resmi ideolojiyle ancak eğitim ve bilinçlenme yoluyla mücadele edilebilir. LGBTİ+ hareketi Türkiye’de yeni yeni kamusal alanda görünür olmaya çalışıyor. Bu görünürlüğün artması, insanların bu konuda bilgilenmesi ve bilinçlenmesi için hak örgütlerine, derneklere, STK’lere çok büyük bir görev düşüyor. Hak örgütlerinin en azından LGBTİ+ hareketinin yanında yer aldıklarını göstermeleri, maruz kaldıkları ayrımcılığa ses yükseltmeleri, ötekileştirici ve hedef gösterici hareketlerin karşısında yer aldıklarını ifade etmeleri gerekiyor. Yine toplumun aydınlatılması ve bilgilendirilmesi noktasında da hak örgütlerine büyük bir yükümlülük düşüyor. Ayrımcılık iktidarın izlediği kara propaganda ile mümkün kılınıyor. Daha fazla örgütlenerek, eylem yaparak ve hitap ettiğimiz toplumu bilinçlendirerek bu kara propagandayı ortadan kaldıracağımıza inanıyorum.”

İHEP TERSİNE İŞLİYOR

İHEP’in açıklandığı Mart 2021 tarihinde Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğine ve bunun İHEP’in tersine işleyeceğinin ilk işaretini verdiğine dikkat çekilen İHD raporunda, “İHEP’in açıklanmasından bu yana geçen üç yıllık sürede siyasal iktidar tarafından artırılan nefret söylemi, ifade özgürlüğüne yönelik yargısal ve idari müdahaleler, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin yaygın yasaklar, müdahalelerde sistematik olarak işkence ve kötü muamelede bulunulması, hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri bu tersine işleyişin açık örnekleridir. Devlet yetkilileri ve diğer sağ görüşlü politikacılar, ailenin korunması, milli değerler ve gelenekler gibi kavramlar üzerinden kadınlara ve LGBTİ+ bireylere yönelik nefret söylemini sıklıkla dillendirmektedir. Türkiye iç hukukunda ayrımcılığa ilişkin düzenlemeler var olsa da doğrudan, nefret söylemini yasaklayan bir düzenleme ne Anayasa’da ne de ceza kanunlarında bulunmaktadır. Nitekim devlet yetkilileri ve sağcı politikacıların LGBTİ+ bireylere dönük nefret söylemi, LBGTİ+ karşıtlığı üzerinden örgütlenmelerin oluşmasına evrilmiştir” dendi.

MEDYADA AYRIMCILIK VE NEFRET SÖYLEMİ 

İHD tarafından hazırlanan raporda, Kaos GL Derneği’nin yayımladığı Medya İzleme Raporu’ndaki 2022 yılında yazılı basında LGBTİ+ bireylere yönelik ayrımcılık, nefret söylemi ve önyargının rekor seviyeye ulaştığı tespitine yer verilerek, ayrımcılık yapmanın haberin yazılma amacına dönüştüğüne dikkat çekildi. LGBTİ+ bireylere olumsuz temsil edildiği, nefret söylemi ve/veya ayrımcı dil içeren metinlerin sayısının çoğaldığına ve LGBTİ+ bireylere aleyhine yapılan haberlerin 2021 yılından itibaren ciddi bir şekilde arttığının görüldüğüne işaret edilen raporda, “Trans cinayetlerinin medyadaki görünümü de nefret suçlarını meşrulaştırmaya ve mağduru suçlamaya dönüktür. Çoğu zaman failin eylemini meşrulaştırmaya yönelik ifadelerine yer verilerek sunulan haberlerde, magazinsel ve nefret suçu mağdurun varoluşuna yönelik homofobik ve transfobik bir dil kullanılmaktadır. Nefret suçu mağdurunun atanmış kimlik bilgileri ve varoluşu üzerinden oluşturulan dil, translara yönelik şiddeti sıradanlaştırarak, ayrımcı söylemi normalleştirmekte ve failin eylemini toplumsal alanda meşrulaştırmasına zemin oluşturmaktadır” denildi.